05 Mayıs 2024 - Pazar

Şu anda buradasınız: / ALLAH’IN AYETLERİNİ DÜŞÜNEBİLMEK!
ALLAH’IN AYETLERİNİ DÜŞÜNEBİLMEK!

ALLAH’IN AYETLERİNİ DÜŞÜNEBİLMEK! MUHAMMED İSLAMOĞLU

“Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah’ı tesbih edip (yüceltin).

Hamd, O’nundur, göklerde ve yerde, günün sonunda ve öğleye erdiğiniz vakit de.”1

“Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.

Ve yakîn sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”2

“Rabbini çokça zikret ve akşam-sabah O’nu tesbih et.”3

“Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah)a tevekkül et ve O’nu hamd ile tesbih et.”4

“Şu hâlde sen sabret. Gerçekten Allah’ın va’di haktır. Günahın için mağfiret dile, akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et.”5

Böyle buyurdu Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ... Yaratmada ve emirde hiçbir ortağı olmayan, insanların Rabbi, Meliki ve İlâhı Allah azze ve celle!..

Mü’min müslüman kul, bu şuur ile yegâne Rabbi Allah’a hamdetmesi, O’na şükretmesi, O’nu kesintisiz zikredip tesbih etmesi, O’nun Rabbi Allah ile irtibatının devamlılığını gündeme getirir, kendisinden başka kanun koyucu hak ilâh olmayan ilâhı Allah’ı hiç unutmaz!.. Allah, kendisini unutmadan anan kulunu anar,6 kendisine ve Rasulü’ne itaat eden kulunu, en güzel arkadaşlar olup kendilerine nimet verilen Peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salihlerle beraber kılar...7

Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Her kim günde yüz defa ‘sübhânallahi ve bihamdi (Allah’ı tesbih ve hamdederim) derse, o kimsenin (Allah’ın hakkı olan) günahları- deniz köpüğü kadar çok olsa bile- kendisinden indirilip affedilir.”8

Sehl’in, babası (Muaz b. Enes’den)’den bildirdiğine göre Rasulullah (s.a.s.):

“Size, Allah’ın, İbrahim’e neden vefâkâr ismini verdiğini söyleyeyim mi? Çünkü her sabah ve akşam: ‘Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah’ı tesbih edip (yüceltin).’ (Rum, 30/17) derdi.” buyurup ayeti okudu.9

İbn Abbas (r.anhuma)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Her kim sabaha eriştiğinde: ‘Öyleyse akşama erdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah’ı tesbih edip (yüceltin).

Hamd O’nundur, göklerde ve yerde, günün sonunda ve öğleye erdiğiniz vakit de.’ (Rum,30/17-18) ayet-i kerimesini, ‘İşte siz de böyle çıkarılacaksınız’ (Rum,30/19) ayetine kadar okursa, gündüzün kaçırmış olduğu hayrı telâfi etmiş olur. Kim de bunu, akşam vaktine eriştiğinde okursa, gecesinde kaçırmış olduğu hayrı telâfi etmiş olur.”10

Katıksız iman edip hayatının bütününü kuşatan salih ameller işleyen bir kul, yegâne Rabbi Allah’ı her türlü noksanlıktan tenzih ederek O’na, kemâlat derecede hamd edecek olursa, kendisine asla şirk koşmadığı Rabbi Allah, onu böyle mükâfatlandırır...

Kendisinden başka kulları üzerinde kanun koyucu hak ilâh olmayan âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, değişmez sünnetini şöyle beyân buyurur:

“O (Allah), ölüden diriyi çıkarır ve diriden ölüyü çıkarır, ölümünden sonra da yeri diriltir. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.”11

“Taneyi ve çekirdeği yaran şübhesiz Allah’dır. O, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. İşte Allah budur. Öyle nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?”12

İmam Hafız İbn Kesîr (rh.a.), “Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîm” adlı meşhur tefsirinde şunları kaydeder:

“Ölüden diriyi çıkarır ve diriden ölüyü çıkarır.’ Bu, bizim üzerinde durmakta olduğumuz birbirine zıt eşyayı yaratmak kudretini ortaya koyan bir başka örnektir. Ardı arkasına gelen bu ayet-i kerimenin tamamı bu türdendir. Yüce Allah, bu ayet-i kerimelerde eşyayı zıdlarıyla birlikte yarattığını sözkonusu ederek yaratmasının, kudretinin kemâline delil olduğunu göstermek istemektedir. İşte bitkiyi taneden, taneyi bitkiden çıkarması bu türdendir. Tavuktan yumurta, yumurtadan tavuk, insandan nutfe, nutfeden insan, mü’minden kâfir, kâfirden mü’min çıkarması da bunlar arasındadır.

‘Ölümünden sonra da yeri diriltir.’ Yüce Allah’ın şu buyrukları da bunun gibidir:

‘Ölü toprak kendileri için bir ayettir. Biz, onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan yemektedirler.

Biz, orada hurmalıklardan ve üzüm bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık.”13

‘Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz, onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.

İşte böyle, şübhesiz Allah, hakkın kendisidir ve şüphesiz ölüleri diriltir ve gerçekten her şeye güç yetirendir.

Gerçek şu ki, kıyamet saati yaklaşarak gelmektedir, onda şüphe yoktur. Gerçekten Allah, kabirlerde olanları diriltecektir.’14

‘Rahmetinin önünde rüzgarları bir müjde olarak gönderen O’dur. Bunlar, ağırca bulutları kaldırıp yüklendiğinde, onları (kuraklıktan) ölmüş bir şehre sürükleyiveririz ve bununla oraya su indiririz de böylelikle bütün ürünlerden çıkarırız. İşte Biz, ölüleri de böyle diriltip çıkarırız ki ibret alasınız.’15

Bundan dolayı da burada yüce Rabbimiz: ‘İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.’ buyurmaktadır.”16

Yegâne Rabbimiz ve ilâhımız Allah azze ve celle, insan kullarına, kendi varlığının ve kudretinin delillerini apaçık anlatıp akletmelerini buyurmaktadır... Allah’ın bağışladığı aklı, zekayı ve idrakı yerinde kullanabilen her şuurlu kul, inkârı mümkün olmayan hakikatı rahatça anlayabilir, tasdik ederek iman eder...

İnsan, gerek enfusî olarak kendisini, gerekse afakî olarak kendi dışındaki yaratılmış varlıklara bakıp düşünecek olursa, Allah Teâlâ’nın eşsiz, benzersiz ve ortaksız yaratan olduğunu kavrayacaktır... Bunu, iyice kavrayınca katıksız iman edip teslim olacak ve yaratanın hükmüne itaat edecek, O’ndan başka hüküm, yani kanun koyucuları olan sahte ilâh ve rableri reddedecektir!..

Şöyle buyurur Allah Teâlâ:

“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzü art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah’ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.”17

Şuurlanmış bir şekilde düşünüp idrak eden bir topluluk için kendisinden başka rab ve ilâh olmayan Allah’ı tanımak, O’na iman etmek konusunda ayet-i kerimede beyân edilenler yeterli gelir... Aklını kullanıp düşünen her insan, çok rahat bir şekilde anlar ki:

“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Allah, her şeye güç yetirendir.”18

“Ki O (Allah), göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Allah, her şeyin üzerinde şahid olandır.”19

“Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü (Azîz) olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Diriltir ve öldürür. O, her şeye güç yetirendir.

O, Evvel’dir, Âhir’dir, Zâhir’dir, Bâtın’dır. O, her şeyi bilendir.

Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istivâ eden O’dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O, sizinle beraberdir. Allah, yaptıklarınızı görendir.

Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. (Sonunda bütün) işler, Allah’a döndürülür.

Geceyi gündüze bağlayıp katar, gündüzü de geceye bağlayıp katar. O, göğüslerin özünde (saklı) olanı bilir.”20

Ve soruyor kullarına Rabbimiz Allah:

"Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Sizin Allah'dan başka velîniz ve yardımcınız yoktur?"21

"Göklerin ve yerin mülkünün Allah'a ait olduğunu bilmiyor musun? O, kimi dilerse azablandırır, kimi dilerse bağışlar. Allah, her şeye güç yetirendir."22

Allah Teâlâ, göklerde de yegâne İlâh'tır, yerde de yegâne İlâh'dır...23 O'ndan başka ilâh yoktur... Göklerin de, yerin de yegâne egemeni O'dur... Yaratan O, hüküm koyan O'dur!.. Yeryüzünde egemen olduklarını söyleyen ve sınırlarını çizdikleri beldelerde bu egemenliklerini insanlar üzerinde yürüten kişi ya da kişiler, kendilerine bile egemen değilken, hastalık ve sağlıkları için ellerinden bir şey gelmezken, nasıl olur ki, toplumlara egemen olduklarını ilân ederler... Fir'avun'un, Nemrûd'un ve benzerlerinin hâllerinden, rezil sonlarından hiç mi ibret almazlar?!.. O birer kul iken, ilâhlığa yeltenenlerin, o hadlerini aşanların uğradıkları berbât sonlarından ders almayanlar, onların izlerinden gideceklerine, antlar içip bâtıl yolda yürümeye devam etmektedirler... Allah'ın yaratıp egemen olduğu yeryüzünde, Allah'ın egemenliğini hiçe sayarak, kendilerini Allah'ın yerine insanlar üzerinde kanun koyucu ve emirlerine itaat edici bir konumda görüp, hakimiyet makamlarını işgal etmektedirler...

"Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılâba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir."24

Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ'nın hem yaratan hem de emir sahibi, yani kanun koyucu ve hükümlerine itaat edilen yegâne ilâh olduğunu delilleriyle bilip tahkikî olarak iman eden her şuurlu insan, O'ndan başka insanlar üzerinde egemen olmaya çalışan bütün tuğyan edip haddini aşan tağutları reddeder... Tağutların egemenliklerini reddetmeden Allah'a iman gerçekleşmez... Kelime-i Tevhid'in: "Lâ ilâhe" kısmı, tağutun reddi, "İllallah" kısmı ise, Allah'a imandır!..

"Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şübhesiz doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a iman ederse, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır, bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir."25 buyuran Rabbimiz Allah, yegâne yaratan ve emir sahibi olduğunun26 delillerini beyân buyurmaktadır:

"Sizi topraktan yaratmış bulunması, O'nun ayetlerindendir. Sonra siz (yeryüzünün her yanına) yayılmakta olan bir beşer (türü) oldunuz."27

Ayetler, deliller demektir... Allah'ın varlığını, birliğini, kudretini, rahmetini, ilmini, irâdesini, hikmetini, yani isim ve sıfatlarını beyân eden işaretler, belgeler, deliller, ibretler anlamında kullanılır...

İnsanların atası, ilk insan, ilk Peygamber ve ilk medeniyet kurucusu Âdem (a.s.), Allah tarafından topraktan yaratılmıştır...

"Şüphesiz Allah katında İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. O'nu (Âdem'i) topraktan yarattı, sonra O'na ol demesiyle o da hemen oluverdi."28 buyuran Rabbimiz Allah, yaratılış merhalelerini şöyle beyân buyurur:

"İşte gaybı da, müşahede edilebileni de bilen, üstün ve güçlü olan, esirgeyen O'dur.

Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır.

Sonra onun soyunu biz özden (sülaleden), basbayağı bir sudan yapmıştır.

Sonra onu düzeltip bir biçime soktu ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?"29

"Ey insanlar, sizi tek bir nefesten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizden korkup sakının."30

Ebu Musa el-Eş'arî (r.a.) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Allah, Âdem'i yeryüzünün her tarafından avuçladığı bir avuç topraktan yarattı. Bu sebeple Âdemoğulları (dünyaya, renk ve tabiat cihetiyle) yeryüzü(nün renkleri ve karekterleri) kadar (değişik şekillerde vücûda) geldiler. Onlardan kimisi kızıl, kimisi beyaz, kimisi siyah, kimisi de bunların karışımı, kimisi yumuşak, kimisi sert, kimisi kötü, kimisi de iyi (huylu olarak dünyaya) geldi."31

Kendisine hiçbir şeyi şirk koşmadan ibadet etsinler diye yarattığı insan kullarının gerek yaratılışları, gerekse karekterlerinin ayrı ayrı oluşu, onları yaratıp yeryüzüne yayan Allah'ın yegâne yaratan ve hüküm sahibi olduğunun delilidir...

Yine:

"Onda sükun bulup durulmanız için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O'nun ayetlerindendir. Şübhesiz bunda, düşünebilen kavim için gerçekten ayetler vardır."32

"O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup yatışması için ondan eşini var etti."33

Aklını kullanabilen ve tefekkür ehli olan imanlı kul, Rabbi ve ilâhı Allah'ın ayetleri üzerinde düşündüğünde, O'nun yüceliğini, kudretini, her şeye güç yetiren kadirliğini kavrar, idrak edip şuuruna erer... Kendisini, eşini ve Allah'ın emri, Rasulullah (s.a.s.)'in Sünneti şartıyla bir araya gelişlerinden türüyen çocuklarını düşündüğünde bu ayette beyân buyrulan sükunu, aralarına konulan sevgiyi, merhameti ve birlikte yaşamanın hikmetini idrak eder... Bunların bütünü, hiç şübhesiz yaratmak ve emir yalnızca kendisine mahsus olan Allah'ın birer hikmetiyle nimeti olduğu apaçık bir şekilde anlaşılır...

Rabbimiz Allah, varlık ve birliğinin, eşi ve benzeri olmayışının delillerini beyân etmeye devam etmekte:

"Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O'nun ayetlerindendir. Şübhesiz bunda, âlimler için gerçekten ayetler vardır."34

Meşhur müfessirlerden Elmalılı M. Hamdi Yazır (rh.a.), bu ayetin tefsirinde şöyle der:

"Dillerin değişmesi deyimi, genellikle lûgatların çokluğundan, lehçe ve şive gibi özel söyleyiş biçimlerin farklılığına kadar hepsi için doğru olabilir. Arap'ın dili başka, Acem'in dili başka, Türk'ün dili başka, Rum'un dili başka, Frenk'in dili başka... Her milletin dili başka başka olduğu gibi, aynı millette çeşitli kabilelerin, grupların da dillerinde başkalık vardır. Meselâ, Yemenlinin ile Necidlinin farkı olur. Hattâ her şahsın bile dili, diğerinkinden ayırt edilir.

Renk, beniz de böyledir. Kiminin beyaz, kiminin siyah, kiminin sarı, kiminin kırmızı olduğu gibi, her şahsın benzinde bile diğerine göre bir özellik hissedilebilir. Sonra söylenen söze göre de renklerin bir değişmesi vardır. Şüphesiz ki bunda, bu yaratma ve farklılıkta bilgisi olanlar için ayetler (deliller) vardır.

İlim, temiz ifade eder. Temyiz ve temayüz de ayrılma ve farklılıkla olur. Buna işaret için burada 'âlimin' bilgisi olanlar için buyrulmuştur. Böylece ilim ehli olan âlimler bilirler ki, ilk olarak, bütün bu çeşitlilik ve farklılık, tabiatın akışını değiştirerek farklı tabiatlar yaratan Allah Teâlâ'nın kudretini gösterir. Ve bütün bu değişiklik içinde hepsinin düzenini koruyup idare etmesi de ilim ve sanatındaki kemâl (olgunluk) ve hikmetini gösterir. İkinci olarak, demek ki, dillerin ve renklerin değişmesinde hikmet vardır. Ve bu hikmetlerden birisi de: 'Biz sizi, birbirinizle tanışasınız diye milletlere ve kabilelere ayırdık.'35 buyurulduğu üzere gelişip yayılma içinde tanışmadır. Böyle çeşitli dilleri ve ırkları içine alan bir toplum meydana getire bilmek de ancak ilimle mümkün olabilir. Demek ki bir insan, ne kadar çok dil bilirse, Allah Teâlâ'nın ayetleri hakkında o kadar çok bilgi edinmiş olacaktır. Ve demek ki, insanların simalarını bilmek de dilleri bilmek gibi önemli ilimlerdendir."36

Şu hakikat asla unutulmamalı: Hiçbir dil diğerinden, hiçbir renk de diğerinden üstün değildir... Üstünlük, Allah katında yalnız ve yalnız takva iledir...37 Takva da katıksız iman ve salih amel ile gerçekleşir!..

Rabbimiz Allah Teâlâ, ayetlerini açıklamakta şöyle devam etmektedir:

"Geceleyin ve gündüzün uyumanız ile O'nun fazlından (geçiminizi temin için rızkınızı) aramanız, O'nun ayetlerindendir. Şübhesiz işitebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır."38

Gece ve gündüz uykusu özelliği, Allah tarafından kullarına bir lütûf olarak yaratılmış, onların sıhhati için gerekli olduğundan ve onların dinlenmesi, rahat etmesi, güç kazanması konusunda kendilerine verilen bir nimettir... Hakikatleri işiten bilen, hak olanı kavrayabilen bir topluluk için bu, Allah'ın kudretinin bir delilidir... Eşi, ortağı, benzeri olmayan tek ve bir Allah Teâlâ'dan başka kim bunu yapabilir?.. O hâlde nasıl oluyor ki, Allah'ın hükümleri bırakılıp, ona mukabil yapılan kul mahsulü hükümlere yöneliyor ve o hüküm sahibi tağutlara itaat ediliyor?!..

Zeyd b. Sâbit (r.a.) anlatıyor:

Bana, geceleyin bir uykusuzluk arız olmuştu. Bunu, Rasulullah (s.a.s.)'e şikayet edince, şöyle dememi emretti:

"Allahım, yıldızlar battı, gözler sakinleşti. Sen, Hayy ve Kayyûm olansın. Ey Hayy ve Kayyûm, gözümü uyut, gecemi sakinleştir."

Bunları söyledim de uykusuzluğum gitti.39

Bu konuda diğer ayet-i kerimelerinde şöyle buyuruyor hak ilâhımız Allah Azze ve Celle:

"O (Allah), dinlenmeniz için geceyi, gündüzü de aydınlatıcı (muhsîr) olarak sizin için yaratmıştır. Şüphesiz işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır."40

"O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp çalışma (zamanı) kılandır.

Ve kendi rahmetinin önünde rüzgarları müjdeciler olarak gönderen O'dur. Biz, gökten tertemiz su indirdik.

Onunla ölü bir beldeyi (toprağı) canlandırmak ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan birçoğunu onunla sulamak için.

Andolsun bunu, onların arasında öğüt alıp düşünsünler diye çeşitli biçimlerde açıkladık. Amma insanların çoğu nankörlük edip ayak direttiler."41

"Görmediler mi, Biz geceyi, onda sükun bulmaları için, gündüzü de aydınlık(la görsünler) diye yarattık. Şüphesiz, iman eden bir kavim için bunda ayetler vardır."42

"O, Allah'dır, kendisinden başka ilâh yoktur. İlkte de, sonda da hamd O'nundur. Hüküm, O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.

De ki: 'Gördünüz mü söyleyin, Allah, kıyamet gününe kadar geceyi sizin üzerinizde kesintisizce sürdürecek olsa, Allah'ın dışında size aydınlık verecek ilâh kimdir? Yine de dinlemeyecek misiniz?’

De ki: ‘Gördünüz mü söyleyin, Allah, kıyamet gününe kadar gündüzü sizin üzerinizde kesintisizce sürdürecek olsa, Allah’ın dışında size içinde dinleneceğiniz geceyi getirecek ilâh kimdir? Yine de görmeyecek misiniz?

Kendi rahmetinden olmak üzere O, sizin için dinlenmeniz ve O'nun fazlından (geçiminizi) aramanız için geceyi ve gündüzü var etti. Umulur ki şükredersiniz."43

İşte böyle!..

Yeryüzünde yaşayan insanlardan aklını kullanamayan, düşünemeyen, enfusî ve afakî ayetlerden ders almayanlar, her şeye güç yetiren, yarattığı her varlığa hayat kanunu koyan, kendisinden başka kanun koyucu hak ilâh olmayan Allah Teâlâ'yı bırakıp, O'nun kanunlarını hiçe sayıp ya kendileri kanun koyucu ilâhlık makamında bulunmaktadırlar ya da onları o makama çıkarıp, koydukları kanunlara boyun bükerek itaat edenler hâline gelmişlerdir... Hakkı görecek gözleri yok, hakkı duyacak kulakları yok, hakkı idrak edecek kalpleri yok... Gözleri, kulakları ve kalpleri var amma hakka karşı kör, sağır ve idraksızdırlar... Çünkü onlar, hevâlarını ilâh edinmiş ve hevâ ilâhının itaatkâr kulları olmuşlardır...

Muvahhid davetçi mü'minlerin üzerine ânın vâcibi olan kulluk görevi, içinde bulundukları cahiliyye toplumlarında insanlara Allah'ın ayetlerini okumak, açıklamak ve onların hidayetine vesile olmaktır!..

  1. Rum, 30/17-18.
  2. Hicr, 15/98-99.
  3. Âl-i İmrân, 3/41.
  4. Furkan, 25/58.
  5. Mü’min, 40/55.
  6. Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Öyle ki size, kendinizden, ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir Rasul gönderdik.

Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin.” Bakara, 2/151-152.

  1. Yegâne ilâhımız Allah Teâlâ şöyle buyurdu:

“Kim Allah’a ve Rasul’e itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği Peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salihlerle beraberdirler. Ne iyi arkadaştır onlar.” Nisa, 4/69.

  1. Sahih-i Buhârî, Kitabu’d-Daavât, B.65, Hds.98.

Sahih-i Müslim, Kitabu’z-Zikr, B.10, Hds.28.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu’d-Daavât, B.60, Hds.3695.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Edeb, B.56, Hds.3812.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ.İst.2014, c.10, sh.279, Hds.14398.

İmam Mâlik, Muvatta’, Kitabu’l-Kur’ân, Hds.21.

  1. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.10, sh.334, Hds.14503.

Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, çev. Zekeriya Yıldız, İst.2015, c.17, sh.157, Hds.17010.

Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr fi’t-Tefsir bi’l-Me’sûr, çev. Hasan Yıldız, İst.2012, c.11, sh.562. İbn Cerir, İbnu’l-Munzîr, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, İbn Merdûye, İbnu’s-Sünnî, Amelu’l-Yevm ve’l-Leyle ve Beyhakî, ed-Daavat’tan.

  1. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Edeb, B.100-101, Hds.5076.

Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ.İst.2023, c.10, sh.615, Hds.12991.

Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c.11, sh.562. İbnu’s-Sünnî ve İbn Merdûye’den.

  1. Rum, 30/19.
  2. En’âm, 6/95.
  3. Yasin, 36/33-34.
  4. Hacc, 22/5-7.
  5. A’râf, 7/57.
  6. İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst.2011, c.8, sh.385.
  7. Bakara, 2/164.
  8. Âl-i İmrân, 3/189.
  9. Büruc, 85/9.
  10. Hadid, 57/1-6.
  11. Bakara, 2/107.
  12. Mâide, 5/40.
  13. Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Göklerde ilâh ve yerde ilâh O’dur (Allah’dır). O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü kendisinin olan (Allah) ne yücedir. Kıyamet saatinin ilmi O’nun katındadır ve O’na döndürüleceksiniz.” Zuhruf, 43/84-85. Ayrıca bkz. En’âm, 6/3.

  1. Şuara, 26/227.
  2. Bakara, 2/256.
  3. Bkz. A’râf, 7/54.
  4. Rum, 30/20.
  5. Âl-i İmrân, 3/59.
  6. Secde, 32/6-9.
  7. Nisa, 4/1.
  8. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Sünne, B.16, Hds.4693.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiri’l-Kur’ân, B.3, Hds.3130.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.17, sh.69-70, Hds.24564-24566.

Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst.2013, c.4, sh.653, Hds.3091.

İbn Hibbân, Sahih- el-İhsân fî Takribi Sahih-i İbn Hibbân, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ.İst.2022, c.7, sh.354, Hds.6160.

İmam Beyhakî, Beyhakî Külliyatı- Allah’ın İsimleri ve Sıfatları, çev. Hasan Yıldız, İst.2019, c.1, sh.685, Hds.715.

  1. Rum, 30/21.
  2. A’râf, 7/189.
  3. Rum, 30/22.
  4. Hucurat, 49/13.
  5. Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, İst.2001, c.6, sh.265-266. (Yenda Yayınları)

sadeleştirilmiş nüsha: c.6, sh.248. (Azim Yayınları)

  1. Bkz. Hucurat, 49/13.
  2. Rum, 30/23.
  3. Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, c.4, sh.524, Hds.4817.

Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c.17, sh.189, Hds.17071.

İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, c.8, sh.388, Hds.5185.

  1. Yunus, 10/67.
  2. Furkan, 25/47-50.
  3. Neml, 27/86.
  4. Kasas, 28/70-73.
logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul